Apollon ve Daphne


Baş Tanrı Zeus’un oğlu olan Apollon, güneş tanrısıymış ilk zamanlarında. Her sabah, dört tanrısal atın çektiği altın arabası ile peşinde güneş, gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış Baş Tanrı Zeus’un oğlu. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken, gökyüzünde korkunç bir piton yılanına rastlamış. Yılanın büyüklüğünden ve görünüşünden korkan Apollon, tanrısal kılıcını çektiği gibi öldürmüş dev pitonu. Apollon dev piton yılanını öldürmüş ama bu sefer de vicdanı rahat etmemiş. Yılanı öldürerek tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollon, kirlenen bu tanrısallığını temizleyebilmek için yeryüzüne inmiş ve yedi yıl boyunca burada bir kralın sürülerine çobanlık yapmış. Çobanlık yaparken, tanrıların çalgısı liri çalmayı öğrenmiş. O kadar iyi ve güzel çalıyormuş ki Zeus onu, müzik tanrısı da yapmış bu sayede.


Yine bir gün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış, dört tanrısal atın çektiği altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros’a rastlamış. Eros’un bebeksi yüzüne ve elindeki ok ve yaya bakan Apollon, kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısı’na şöyle demiş:
“Ey Aşkın Tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin, benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur.”
Apollon’un bu sözleri, çocuk gözlü, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros’u çok kızdırmış. Güzel gözleri sinirden alev alev parlamış. Apollon’a demiş ki:
“Ey güneşin, müziğin, okun tanrısı, güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin okların her şeyi vurabilir mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun?”
Eros, sözlerini bitirdikten sonra Apollon’un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da Apollon’a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş.
Apollon, günlerden bir gün yine yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne’yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir hâlde, tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış: Aşk Tanrısı Eros.
Eros, Apollon’un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağının içindeki, sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekerek, Daphne’nin yüreğine saplayıvermiş. Eros’un tanrısal okları kalbine saplanan Daphne’nin kalbi artık, yeryüzünde aşka kapatılmış böylece. Eros, sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon’un kalbine saplayıvermiş. Apollon’un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış Aşkın Tanrısı Eros.
Daphne, ailesinin ve babasının tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmiyormuş. Bu güzel su perisi, her gün ormana çıkıp, yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş. Apollon da artık her gün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için, gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşıyor ve bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin ediyormuş, Işığın ve Avcıların Tanrısı Apollon’u. Her gün ormana gidip, kalbini esir alan Daphne’nin, tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş güçlü ve yakışıklı Apollon’a. Kendi kendine demiş ki:
“Ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollon’um. Niye çekiniyorum ki? Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım.”
Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra, güzeller güzeli Daphne’nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon’u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne’ye, ona olan aşkını haykırıyormuş:
“Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı! Ben Apollon’um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı! Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana âşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun?”
Daphne’nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine, kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon’un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.
Apollon, çaresizlik içinde Daphne’yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona:
“Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli! Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerim kör. Okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!”
Bu sırada Olympos’taki tahtında bütün olan biteni gören Tanrıların Tanrısı Zeus, onları izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık, Apollon’un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları, gövdesini taşıyamayacak hâle gelmiş. Birden durarak, ayağı ile toprağı eşelemiş ve şöyle feryat etmiş:
“Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru!”
Daphne’nin bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne, bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon…
Üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon, defne ağacına şöyle demiş:
“Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysaki ben sana ne kadar âşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Mademki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar, senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları, yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.”
Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına dönen Daphne, saygıyla eğilmiş Apollon’un karşısında.
İşte bu tanrısal aşk hikâyesinin geçtiği yer, bugünkü Antakya’nın Harbiye’sidir. Ve derler ki Harbiye’nin şelaleleri de güzel Daphne’nin döktüğü gözyaşlarıdır…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder